Yaşamın Ezgileri - Stefano D'Anna
Sen söylediğin şarkıdan ibaretsin. Senin şarkın yaşamını; gördüğün, dokunduğun, hissettiğin her şeyi şekillendirir.
(bir Stefano D'Anna klasiği daha..)
http://www.profstefanodanna.com/tr/articles/ya%C5%9Fam%C4%B1n-ezgileri
Hüzünlü nağmeler söyleyen ve uçurum kenarında bir yaşam görüntüleyen
bir insan yığını var. Öte yandan aşk ve zafer şarkıları söyleyen
bireyler de mevcut...Öyle ki, onların bestelediği müziğin enginliği,
toplumlara, yazgılara şekil vermekte ve insan tabiatının köklerine
derinden tesir etmektedir.
Oldukça ilginç bir deney yapmaya hazır
mısınız?
Aynı zamanda hem bilim adamı hem de denek olabilir misiniz? Tek
yapmanız gereken bir gün seçmek...yaşamınızdan herhangi bir gün. Onu
dikkatle gözlemleyin, her bir ayrıntısını inceleyin. Sarf etmiş
olduğunuz kelimelere dikkat edin, onları gruplandırın. Diğerlerine
nazaran daha sıklıkla kullandıklarınızı içlerinden seçip ayırın.
Duyduğunuz hisleri gözden geçirin, onları sınıflandırın, çok
tekrarlananları ayırın. Düşüncelerinizi ele alın, onları da
sınıflandırın ve aralarından en ısrarcı olanları, en sık yinelenenleri
ayırın. Yaşamın en küçük birimi olan tek bir hücrenin bütün bir
organizmanın biyolojik malumatını kendi içinde barındırması gibi, eğer
arayışınızda samimiyseniz ve gerçekten öğrenmek isterseniz yaşamınızın
herhangi bir günü size sizinle ilgili herşeyi anlatacaktır. Hayatınızın o
ufacık kesiti, yaşantınızın özeti, onun tam bir sentezidir. En olası
ihtimalle bu arayış, sözlerimizin, duygu ve düşüncelerimizin biteviye
yinelendiğini, günden güne defalarca mekanik olarak tekrarlandığını fark
etmemizi sağlayacaktır. Genelde, oldukça tekdüze varlıklar olduğumuzu
keşfedebiliriz.
Gün içerisinde yaşadığınız fiziksel duyumları teşhis
edin. Biraz dikkat ederseniz hissettiğiniz herhangi yeni birşey
olmadığını fark edeceksiniz. Üstelik bu inceleme kendi mekanikliğimizi
fark etmemize yarayacak; 'makinemizin' o duyguları hissetmek, o
düşüncelere sahip olmak ve o sözleri dile getirmek için çoktan
programlanmış olduğunun dehşet veren keşfi karşısında nefeslerimiz
kesilecek. Ayarlanmış bir tempoda titreşen ve sadece o sesi çıkaran bir
müzik aleti gibi, olası tuşların, titreşimlerin ve seslerin sonsuzluğu
içinde sadece dar bir şerit üzerinde yer alıyoruz.
Ne tür bir şarkı dolaşıyor dilinizde?
Her gün benzer nağmeleri seslendirdiğinizi ve gerçeklik olarak
adlandırdığınız dış dünyanın o tekdüze ritme, sese ve titreşime uymaktan
başka hiçbir şey yapmadığını anlayacaksınız. Bir insanın gerçekliği,
yapma ve dolayısıyla sahip olma becerisi, mutluluk seviyesi ve tüm
bunlarla birlikte mali kaderi, kendi 'titreşim hızı' ile mükemmel bir
uyum içindedir.
Dünya, seslendirdiğiniz şarkının enginliği ölçüsünde az
çok dar veya geniş olarak belirecektir. "Ne tür bir şarkı geziniyor
dilinizde?" sorusu, kendi kaderinizi sorgulamanızla aynı anlama gelir.
Ne zaman kendinizi dinleyebilir, çıkardığınız seslere daha çok özen
gösterirseniz, işte o zaman bu seslerdeki tek – düzeliğin (mono-tony)
ayrımına varabilir, ve aynı zamanda beş duyudan oluşan bu pentagram'ı
genişletecek irade ve beceri seviyesini yükseltebilirsiniz. Diğer müzik
aletlerine oranla daha büyük oktav genişliğine sahip piyanoda çift
pentagramın kullanılması gibi, ifade seviyesi diğerlerinden çok daha
gelişmiş olan insanlar vardır.
Üç, dört, beş pentagram üzerine yayılan
melodilerin bestekarları var...öyle ki, onların 'düşleri', insanlığın
geri kalanı için yeterli olan dar frekans dalgalarına sığamayacak kadar
engindir.
İki kişi, ritimlerinin birbiriyle kaynaşması, çıkardıkları
seslerin ahenk ve uyumluluğu doğrultusunda ortak iş yapabilir. Bir
firma, müziğinin genişliği kapsamında bir diğer firmayı ele geçirebilir;
bir medeniyet, şarkısının enginliği, oktavların genişliği, seslerin
niteliği, müziğinin gücü ve zenginliği oranında bir başka medeniyete
üstün gelebilir.
Bir dağı yerinden oynatmak daha kolaydır
Gündelik söz dağarcığımız içindeki tek bir kelimeyi, tek bir tonlamayı,
çok sevilen bir deyişi dahi değiştirmenin ne kadar zor olduğuna; bir
yaklaşımı, bir tepkiyi dönüştürmenin, alışılmış yöntemleri bozmanın,
işaretlerin, seslerin mekanik tekrarlarının dışına çıkmanın
imkansızlığına dikkat edin. Bir inancı dönüştürmenin, bir duyguyu
değiştirmenin ne anlama gelebileceğini bir düşünün...
Kendi içinizde
yeni bir fikir yakalamanın, onu kabullenmenin...gözle görünmeyenin içine
dalmanın, özgün bir şeyler tasarlamanın, görünürde olanaksız olan
birşeyler düşlemenin...içinde yaşamaya sürüklendiğiniz bu pentagramın
dışında tek bir nota çalabilmenin imkansızlığını görün.
Tüm bu
saydıklarım karşısında bir dağı yerinden oynatmanın daha kolay olduğunu
anlayacaksınız. En küçüğü dahi olsa, yinelenen bir hareketi,
mekanikleşmiş bir tepkiyi değiştirmek ya da bir alışkanlığı kırmak için
gösterilen her kasıtlı çaba, tekdüzeliğimiz karşısında kazanılan bir
zafer, yaşamlarımızın sürekli tekrarlayan alışkanlıklarına ve
tekerrürlerine atılan bir çelmedir.
Yaşlanmanın, yaşamlarınızın giderek
esnekliğini kaybetme sürecinin çoktan başlamış olduğunu ve genç olsanız
dahi, yakın bir zamanda artık bu gidişatı tersine çeviremeyeceğinizi
anlayacaksınız. Zenginler ve aylaklar, politikacılar ve çalışanlar,
Nobel ödülü sahipleri ve sıradan insanlar, herkes kendi şarkısını
yanında taşır. Herkes kendi eseri olan roller hapishanesinde olumsuz
duygulardan oluşan bir baloncuğun içinde mühürlenmiş, kendi
alışkanlıkları içinde mumyalanmış bir tutukludur. İnsanoğlunun büyük bir
çoğunluğu, doğumla birlikte düzenlenen, çocukluk döneminde
ebeveynlerinden devraldıkları melodiyi kendi sıraları geldiğinde
aktarmaktan başka birşey yapamayan anne ve babalar tarafından yeniden
onaylanan, ve hipnotik bir müziğin kötü müzisyenler, sıkıcı öğretmenler,
felaket tellalları tarafından öğretildiği okul ve üniversitelerde
pekiştirilen bir programa itaat eder. Bin yıl süresince bilgeliğin
gelenekleri, insanın kaçınılmaz olarak yöneldiği değişmezliğe ve
tekerrüre ters düşmek amacıyla her türlü 'hile'yi tasarlayarak
etraflarına yaydılar.
Günde beş kez Mekke yönünde namaza durmak, İslami
ay takviminin dokuzuncu ayı olan Ramazan boyunca sürdürülen oruç
geleneği; aslında her dini geleneğin mevcut tüm ritüelleri,
mekanikleşmiş davranışları tökezletmeye yarayan araçlar olarak
nitelendirilebilirler. Bu geleneklerin görevi gündelik yaşam kalıplarını
kesintiye uğratıp insanları, kökleşmiş alışkanlıklarının
tekdüzeliğinden saptırmaya zorlayarak insan zekasını ve onun saklı
kalmış anlayışını beslemektir.
Düşünüzü genişletin
Varoluşun pentagramlarını kolaylıkla aşan, yaratan, ve ezgilerini uçsuz
bucaksız diyarlardan, yükseklerden yakalayan muazzam müzisyenler,
vizyon sahibi bireyler vardır... ama aynı zamanda kendi hüzünlü, titrek
hayatlarına teslim olmuş bir insanlık yığını da mevcuttur...onların ki,
çocukluklarından itibaren öğrendikleri ve sonrasında hiç
değiştirmedikleri birkaç nota ile sadece tek parmak çaldıkları kendi
hüzünlü, sızlayan ezgilerdir.
Eğer merak edip kendi hareketlerimize en
ufak bir ilgi göstermiş olsaydık, yaşamlarımızın ne kadar mekanik ve
yinelenen bir gidişata sahip olduğunu keşfetmiş olurduk. Her sabah hiç
değişmeyen eylemler silsilesine kati bir titizlikle girişiyoruz: aynı
ayağımızı atarak yataktan kalkıyor, yüzümüzü aynı taraftan tıraş etmeye
başlıyor, aynı sayıda hareketlerle ve aynı yönde dişlerimizi
fırçalıyoruz ve yüzümüzde her zaman aynı ifade var. Yerleşmiş sabit
alışkanlıklara sahibiz…kabul edilmiş fikirleri, alışmış olduğumuz aynı
mimikler, aynı sözler ve ses tonuyla ifade ediyoruz.
Duygularımız bile,
vücudumuzun şartlı refleksleri gibi öngörülebilir nitelikte. Sıradan bir
insanda irade gömülüdür. Davranışı, mekanik zekanın yansımalarıdır ve
psikoloji yerine etoloji ya da robotbilim kapsamında çalışılmaları daha
verimli sonuçlar doğurabilir. İnsan bu anlayışa bir kez vardığında,
hayatında tüm insanlığı hapseden bu dar banttan kaçmaktan, kendi
müziğinin tekdüzeliğinden ve yoksulluğundan kurtulmaktan başka bir amaç
edinemez. İnsanın kendi sınırlarına karşı durmasından ve kendi
melodisini yükseltmesinden daha yüce bir tasarı yada daha kutsal bir
savaş söz konusu olamaz. Adem ve Havva'nın Cennet Bahçesi'nden
kovulmaları, ilk günah ve cennetin kayboluşu geçmiş bir zamanda değil,
ancak insanoğlunun korku ve keder ezgisini her seslendirdiğinde ve onu
söylemeye devam ettiği her anda meydana geliyor.
Dünya böyle çünkü sen
böylesin. İnsan psikolojisinin karanlık bir deliğinden yükselen bu
cehennem vari ezgisi, insanlığın bin yıllık laneti olan yaşlanma
hastalanma ve ölme dahil gezegendeki her türlü çatışmanın, yoksulluğun,
suçluluğun, ahlaki ve bedensel her çeşit hastalığın sebebidir. Kendi
gerçeğinizi değiştirmek istiyorsanız, bestelediğiniz müziği değiştirin
ve kendinizi 'düşünüzün' genişletilmesine adayın. Düş varolan en gerçek
şeydir. Gerçeği yaratan düştür.
Ve bizleri, Oluş'un bu sımsıkı
mahkumiyetinden, bedenlerimizin ızdırabı haline gelen kendi ezgimizin
tekdüzeliğinden, korku dolu hislerimizden ve şüpheli zihnimizden
kurtaracak olan ancak düştür. Oluşumuz bir gün, sadece kendimizin değil,
başkalarının da bestelediği nağmeleri, onların çıkardığı sesleri,
oktavlarının derinlik ve yüksekliğini, notalarının rengini, tınısını ve
ritmini duyabilecek enginliğe ulaşacak. Bu gerçeğin sorumluluğuna göğüs
gerebildiğimiz vakit olumsuz duygulara sahip olanların bedenlerinden,
felaket, keder, şüphe ve korku şarkılarının yükseldiğini
anlayabileceğiz.
Tüm dünya sizin zihninizde yaşar, tıpkı çaldığınız
müzik, dinlediğiniz şarkı gibi. Ve kaderiniz, bir uzun çaların yivleri
gibi kaydedilir.
Tüm dünya zihninizde yaşar
Kendinizi inceler ve gözlemlerseniz kendiniz hakkında daha çok bilgiye
sahip olur ve gün geçtikçe temel esaslarını hareket ettirerek,
düzenleyerek ve oluşturarak düşünüzün boyutlarını genişletebilirsiniz.
'Düş'ün yaşamdaki rollerimiz yanılsamasından daha gerçek olduğunun her
geçen gün daha çok farkına varırsınız. Düşleyerek ilişkiler oluşturur,
sorunları çözer, geçit vermeyen dünyalara adım atarsınız. Görünmez
olanın içine dalmayı öğrenirsiniz. Gerçeklik sonradan oluşarak,
düşümüzün boyutunu ve şeklini alır. Kendimizi bilmek demek, insanın,
başına gelen olayların yegane sorumlusu olarak evrende tek başına
bulunduğunun bilincinde olmaktır.
Düşlemeye cüret edin. Zihninizde bir
birey olmaya ve ele geçirilmesi mümkün olan her şeyi ele geçirmeye
cesaretiniz olsun.